Bursa Ulu Cami (Bir Hüsn-i Hat Sergisi)
1950 yılında Ulucami’de 105 adet levha bulunmaktadır. Şüphesiz, zamanla bu levhalardan bir kısmının camiden kaldırılması neticesi azalmalar olmuştur. Bugün Ulucami’de taşınabilir nitelikteki levhalar, 1950 senesine göre epeyce eksiktir.
Bursa’nın önemli tarihî eserlerinden ve simgelerinden Ulucami, Yıldırım Bâyezid tarafından Niğbolu zaferinin kazanılması üzerine, elde edilen ganimetle inşa edildi. İnşasına 1396 yılında başlanan cami, 1400 yılında ibadete açıldı. Tipik bir Osmanlı ulu camii tarzı olup, çok kubbeli cami tipinin de gelişmiş bir örneği.
Niğbolu seferine çıkmadan önce Sultan Yıldırım Bâyezid’in, zaferin nasip olması için, yirmi cami yapımını adadığı rivâyet olunur. Savaş zaferle neticelenince, aynı zamanda Yıldırım Bâyezid’in damadı olan Emir Sultan hazretlerinin işaretiyle, yirmi cami yerine, yirmi kubbeli bir cami inşasına karar verilir.
Bursa Ulu Cami Zafer İhtiyar |
Ulucami, mimâri unsurlarından ziyâde, cami içinde bulunan havuzlu şadırvanı ve devâsa boyuttaki yazıları ile insanları etkilemekte ve câzibeli kılmakta. Nasıl ki, Bursa’nın karakteristik özelliği Uludağ, yeşil bir tabiat ve su ise, Ulucami’nin karakteristik özelliği, cami ortasında bulunan havuzlu şadırvan ve caminin tamamına hâkim olan devâsa boyuttaki yazılardır. Çoğu mü’min şadırvanda abdest alıp, şadırvan maksûrelerinde Kur’an okuyarak ruhlarını dinlendirmekte ve arındırmaktadırlar.
Nurettin Topçu’nun “Taşralı” isimli eserinin içerisinde yer alan “Yıldırım’ın Huzurunda” hikâyesinin bir kısmı şöyledir: “…Bursa’nın, sanki ebedî sükûn içinde, yaradılışın ilk günündeki hayâlini muhafaza eden ve beni her adımımda o ilk yaratılış gününün anlatılmaz sevinciyle yıkayan havasını incitmekten korka korka Ulucami’nin tâ yanına yürüdüm. Kapının dışındaki basamakların yanında bulunan muslukta abdest aldım. Yarı aydınlıkta parıldayan su ile vücûdumu, içerimde yaratıcı bir nûr gibi dolaşan gözyaşlarımla benliğimi yıkadım. Dünyanın ilk abdestini alıyor gibiydim; o kadar sevinçli idim. Ulucami sanki kovulduğum cennetti; şimdi beni affedip alıyordu. O, Allah evinin kapısı mıydı? Sevginin sunduğu anlaşılmaz bir cesaretle Allah’a açılan iç kapıya, mihraba kadar ilerledim. Mihrabın yanı başında küçücük bir saf halinde namaz kılındı.”
Bursa Ulucami’ye yolu düşenler, büyük bir manevi huzur duyarlar. Mânevi iklim insanı sarıverir. Şüphesiz bunda, Ulucami’nin karıldığı mânevi havanın, Emir Sultan, Hazreti Üftâde, Somuncu Baba ve Süleyman Çelebi hazretlerinin büyük rolü bulunmaktadır. Kutlu bir hava ve tarih, bu cami kadar, hiçbir yerde insanı kuşatmaz.
Âdeta bir hüsn-i hat müzesi olan Ulucami’de, ayakların dört tarafına ve duvarlara nakşedilmiş yazılardan başka birçok levha şeklinde yazı bulunmakta. Pâyeler ve duvarlarda boş yer bırakılmamacasına yazılar nakşedilmiş. Yazılardaki çeşitliliği ve siyah yanında bazen kırmızı rengin kullanılması, yazılara adeta levha özelliği kazındırmış. Yazıların arasına tahrir çekildiği gibi, bazı motifler de işlenmiş. Camide bulunan, taşınabilir büyüklük ve ağırlıktaki levhaların sayısında standart bulunmamakta.
İlk defa, Bursa Ulucami yazı ve levhalarının tasnifini yapan Kâzım Baykal’a göre 1950 yılında Ulucami’de 105 adet levha bulunmaktadır. Şüphesiz, zamanla bu levhalardan bir kısmının camiden kaldırılması neticesi azalmalar olmuştur. Bugün Ulucami’de taşınabilir nitelikteki levhalar, 1950 senesine göre epeyce eksiktir. Levhalar, zamanında çeşitli sebeplerle, özellikle çalınma ihtimaline karşı, yerlerinden indirilerek kıble tarafındaki dolaplarda muhafaza altına alınmış. 1989 yılında ise, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul, Vakıflar Hat Sanatları Müzesi’ne intikal etmiş. Müzeye intikal eden levhalardan biri hariç, diğerleri müze deposunda muhafaza edilmekte. Bakkal Ârif Efendi’ye ait sülüs nesih Hilye-i şerîf levhası ise müze salonunda teşhir edilmekte. Levhalarla birlikte, Ulucami’de bulunan yazma Kur’an’lar da müzeye getirilmiş.
Bugün Ulucami’de irili ufaklı sadece yirmi yedi levha bulunmakta. Seksen beş levha İstanbul’a müzeye gönderilmiş. Yalnız, Bursa’dan getirilip müze envanterine kaydedilen birçok levhanın hüsn-i hat ve sanat kıymeti bulunmamakta.
Duvara nakşedilmiş olan yazıların tarihlenmesi ile ilgili pek çok tartışma yapılmış. Kimi kaynaklar yazıları camiin yapılış tarihine kadar geri götürürken, bazı kaynaklar 1855 depremi sonrası yeniden yazıldığını iddia etmektedir. Ankara Milli Kütüphanede bulunan 1855 depremini konu alan yazma bir eser ve Mihrab solunda bulunan duvara nakşedilmiş yazının en üst kısmında Şefik Bey’in kûfi hat ile imzası tartışmalara açıklık getirmekte.
Zafer İhtiyar’ın Kaynak yayınlarından çıkan “Bir Hüsn-i Hat Sergisi Bursa Ulucami” eseri, Ulucami’de bugün mevcut hüsn-i hat eserlerinin tanıtımını ihtiva etmekte. İki bölümden oluşan kitabın ilk kısmında, cami ile alâkalı kısa bir tarihçe ile birlikte, kuzey avluda bulunan şadırvan hakkında bilgi ve kitabelerin okunuşları verilmiş. Aynı şekilde camiin güneybatı köşesinde bulunan çeşme hakkında bilgi ve kitabelerin okunuşları da bu kısımda bulunmakta.
Aynı bölümde, hat sanatı ve yazı çeşitleri ile ilgili kısa ve özlü bilgi verilmiş. İkinci bölümde, Ulucami’de bulunan bütün yazı ve levhaların tanıtımı yapılmıştır. Yazı ve levhaların okunuşları yanında manaları da yer almakta. Zaman zaman, manalarla ilgili kısa ve çarpıcı yorumlar yapılarak muhtevaya zenginlik kazandırılmış. Payandalarda bulunan Cenâb-ı Allah’ın isimleri tek tek manaları ile verilmiş; bulunmayan isimlerin de bir listesi ayrıca çıkarılmış. Levha ve yazıların sonunda bulunan hattat isimleri ve levhaların yazılış tarihleri de hicrî ve milâdi karşılıkları ile esere alınmış. Bu yönüyle eser bir bakıma Ulucami yazı ve levhalarının sağlam bir envanteri hüviyetini kazanmış. Bütün yazı ve levhaların renkli fotoğraflarının yer alması, kitabın daha verimli olmasını sağlamış bulunmakta.
Bursa Ulucami ile ilgili daha evvel, 1950 yılında Kazım Baykal tarafından bir eser neşredilmiş. Baykal, bu eserinde Ulucami tarihi ile alâkalı belgelere dayalı geniş bilgi ile birlikte levha yazıların da ayrıntılı okunuşlarını vermiş. Fakat çoğu yazı ve levhanın fotoğrafı bulunmamakta. Gelişen fotoğraf ve baskı tekniği Zafer İhtiyarı’nın kitabı için bir avantaj olmuş. Şüphesiz, halen yerinde olmayan birçok levha içinse merhum Baykal’ın kitabı, araştırmacılar için yegâne müracaat kaynağı.
Bugün birçok kimse, ziyaret ettiği tarihî eserlerdeki yazıları okuyamamanın ve manalarını bilememenin ıstırabını yaşamaktar. Bu tip eserlerin tanıtımında, mevcut kitabe ve levhaların okunuşlarıyla birlikte manalarının verilmesine büyük ihtiyaç bulunmakta. Muhakkak, eski eserlerimizde bulunan her unsur gibi, kitabe ve levhaların da derin ve etkileyici manaları bulunmakta. Bunların okunması ve anlaşılması elzem.
Ulucami’de de mihrab üzerinde, üst kısımda mermere mahkûk, celî sülüs yazı ile Cin sûresi 72/18. âyeti bulunmakta. Manası: “Mescidler şüphesiz Allah’ındır, öyleyse oralarda Allah’a yalvarırken başkasını katmayın.” Rabbimizin bu güzel hitabını okuyup anlamayı kim istemez? Aynı şekilde, payandalar üzerine parça parça celî sülüs hatla her mümin için derin anlamı olan “Âyetü’l-kursî” yazılmış. Bu yazılara her bakıldığında bu anlamların düşünülmesi, aslında bizden istenen şey değil midir?
Tefekkür, Kur’ân’da bizden en çok istenen faaliyettir. Bunun yolu ise Allah ve Resûlünün sözlerinin, anlayarak çok okunması değil midir?
Bursa Ulucami hayranlarının başucu kitabı olması temennisiyle…
Dr. Süleyman Berk
Gönderen KalemGuzeli 13 Şubat 2008
Kategori : Hat Sanatı Henüz yorum yok
Yorumlarınız
You must be logged in to post a comment.