'Hüseyin Kutlu' ile ilgili yazılar
Türk-İslam Sanatları
İstanbul, 5-6 Haziran 2010’da farklı ülkelerden kadın hat sanatkârlarının eser ve görüşlerine ev sahipliği yapıyor. Açılışı Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılacak olan Sempozyumla, hat sanatına gönül vermiş kadın sanatkarların isim ve eserlerinin daha geniş kitlelere duyurulması amaçlanıyor.
İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi IRCICA tarafından düzenlenen sempozyum vesilesiyle birçok ülkeden klasik hat sanatıyla meşgul kadın hattatlar bir araya gelerek eserlerini sanatseverlerin beğenisine sunma imkânı bulacaklar. Geçmişte ve bugün kadın hattatların bu sanata yaptıkları katkılar ve ortaya koydukları eserler sempozyumda değerlendirilecek, farklı ülkelerden gelen hattatların çalışma ve uygulama teknikleri, hat atölyesi yoluyla sanatseverlerle buluşturulacaktır. Böylelikle günümüz kadın hattatları bir araya gelerek hat sanatına dair mevcut durumu ve meseleleri tartışma imkânı da bulacaklardır.
Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1955 yılına kadar hocalık yapan Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, klasik Türk sanatlarını yeniden diriltmek amacıyla 1957’de Cerrahpaşa Tıp Tarihi Enstitüsü’nde bir atölye kurar. Tezhip, minyatür sanatlarımızın uygulandığı bu atölye bir anlamda Osmanlı nakışhane geleneğini andırır.
Ünver, hat, minyatür, tezhip gibi o dönemlerde gözden düşmüş sanatların hamisi olur. Ahmet Hamdi Tanpınar ölmeden birkaç gün önce karşılaştığı Ünver’e gönül rahatlığıyla “Süheyl, İstanbul sana emanet!” diye seslenir. Bir kültürün üstündeki perdeyi aralayan bu çalışmalar Ünver’in vefat tarihi olan 1986’nın sonuna kadar sürer. Ünver, ölümünden önce nakışhaneyi kızı Gülbün Mesara’ya emanet eder. Kızı, 1988’de devraldığı bu mirası titizlikle koruyarak bugünlere kadar getirir.
Gülbün Mesara babasının bir ekol haline gelen sanat çizgisinden asla sapmaz, ondan devraldığı arşivi ve defterleri gözü gibi korur. 1990’dan sonra Cerrahpaşa Tıp Tarihi Enstitüsü Anabilim Dalı Nakışhanesi ismine Süheyl Ünver eklenir ve nakışhanenin çalışmaları, Mesara’nın başkanlığında sürer. Günümüz klasik sanatlarının pek çok ustası nakışhanede yetişir.
“Osmanlı’da hat sanatı zirveye ulaşmıştır. Ancak o gün yaşayan insanı sokağa çıktığında o kadar güzellik karşılardı ki, sokakta insanın yürüyüşü bile bir zarafet örneğiydi. Sıradan bir evin cumbasının dahi bir estetiği vardı. Bu da insanlarda sanat duygusunu uyandırıyordu. Dolayısıyla o toplumda yaşayan insanın hazır bir altyapısı oluşuyordu haliyle. Ama şu an her şey estetikten uzak kirli bir görünüme sahip. Bu durumun sanatın gelişmesine etkisi sadece hat sanatı değil diğer sanatlar için de geçerlidir.” – Hüseyin Kutlu –