Sanatkârın Dünyası
Medeniyetlerin güzel sanatlar üzerinde kurulduğunu ve bu konuda mesafe katedemeyenlerin medeniyetler kuramayacaklarını belirtmek lazım. Şimdi sanatkâr üzerinde soğukta olsa, biraz duralım. Soğukta olsa diyorum, çünkü sanatkârlar kendi iç alemlerini, hissettikleri fakat kolay kolay anlatmadıkları dünyalarını sakız gibi herkesin ağzında görmekten nefret ederler. Sanat için yapılan yüzlerce tarif genellikle sanatkârlara değil, filozof ve sanat tenkitçilere aittir.
Önce bir olaya temas edelim. Geçen yüzyılda Londra’da Ressamlar Birliği’nin bir ziyafetinde tuhaf bir olay olur. Toplantı ile ilgili birşeyler söylemek için ayağa kalkan ressam söze “Newton’un hatırasına lanet olsun” diye başlar. Herkes hayretten dona kalır. O devam eder, çünkü Newton gökyüzü musikisinin gün ışığının ayrışmasından ibaret olduğunu ortaya koydu. Ve böylece onun şiirini kaybetti.
Bugünde sanatkârlar psikolojiye lanet olsun deseler yeridir. Çünkü psikoloji sanatkârın ruhunda olup bitenleri türlü yönlerinde incelemek, yaratılışın düne kadar bir sır sayılan mahiyetini geniş ölçüde açığa vurmak suretiyle, sanatı bir tüllere bürünmüş biraz muammalı olmanın verdiği güzellikten adeta mahrum bıraktı.
Evet gerçek sanatkârlar içe dönük kalabalıktan hoşlanmayan, kendi kendini yaşamak ve tanımak isteyen dervişmeşreb kişilerdir. Sanatkâr kendi ızdırabından başkalarına neşe yaratan insandır. Hakiki sanatkâr, sanatının içinde gizlenmiştir. Sanatkârların hayatı, dervişlerin hayatı gibi iç huzur ve derin sırlarla örtülü bir hayattır. Hülasa; insanî değerlerin iflas ettiği bir ortamda toplum soytarıları; İlim ve bilim adamlarından, sanatkârlardan üstün tuttuğu müddetçe huzur ve ahengin yerini can sıkıntısı almıştır. Soylu olan Türk milleti, etnik kimliğini kaybettiği için bugünkü hazin duruma düşmüştür.
Yazar: Yusuf Coşkun BENEFŞE
Gönderen KalemGuzeli 14 Şubat 2008
Kategori : Çeşitli Konular Henüz yorum yok
Yorumlarınız
You must be logged in to post a comment.