Sanatta hezarfen, insaniyette kâmil
Biz Türklerin, hepimizin mâlumu bulunan arkeoloji ilmine yeni bir alt şube açmak ihtiyâcı var; aramızda hızla seyrelen ve nâdirleşen güzel insan tiplerini tanımak, keşfetmek, gömüldükleri nisyân mevkiinden kurtarmak ve onları yeniden kendimize -amma hassaten gençliğe- tekrarlanası bir numûne edinmek için yeni bir ilmi disiplin geliştirmeliyiz.
Hattatlığına ilâveten hatt sanatı ile ilgili eserlerinden tanıdığımız Muhittin Serin, geçenlerde adını henüz koyamadığımız bu disipline, kelimenin bütün boyutlarıyla şâheser bir katkıda bulundu: “Kemal Batanay, Bestekâr, Tanburi, Hattat, Hâfız” şâheseri Kubbealtı Neşriyatı tarafından büyük titizlik ve feragatla yayınlandı.
Bestekâr, tanburi, hattat, hâfız; her biri yekdiğeri ile rekabete kalkışmaksızın şahsiyeti inşâ eden dört ayrı vâdiden herhangi biriyle gönül alâkası içinde bulunmanız şart değildir. Kemal Batanay (26 Mayıs 1892-22 Haziran 1981) gibileri, isimlerinin önüne ve arkasına başkaca sıfat eklemeye hâcet göstermeyecek derecede kâmil şahsiyetler kuşağına mensup bulunuyorlar ve biz Kemal Batanay ve emsâli şahsiyetleri sadece bu sebepten ötürü sevmeye, örnek almaya, şahsî niteliklerini -aynen hatt tâlim usûlünde olduğu gibi- defalarca şerh ve taklide mahkûm ve borçluyuz.
Biliyorum ki bu yazıyı okuyanların pek mühim bir ekseriyeti, şu an masamın üstünde açılmış duran ve her sayfasını âdeta göz iliştirmeye çekinerek seyrettiğim o güzel hâtıra kitabını hiç görmeyecekler. Tâlik tarzının en mütekâmil temsilcilerinin başında gelen Kemal Bey’in kaleminden çıkmış birbirinden güzel besmeleleri, levhaları, kıt’aları, âyetleri, hadis-i şerifleri, kelâm-ı kibarları, beyitleri dünya gözüyle seyredip, eserden müessire geçme cehdinin tatlı telâşesiyle vaktin nasıl geçtiğini bile anlamayacaklar, ama yine de tasvir etmeliyiz; bu eserin hacim itibarıyla yarısından çoğu hat levhalarına ayrılmış bulunuyor. Bir hüsn-i hattın kendisi ile fotoğrafı arasında dağlar kadar mesafe bulunsa bile pek çok okuyucu, o fotoğrafları seyretmenin küçük saadetini paylaşamayacak. Daha önemlisi sayfalar boyunca hikâye edilen hayat hikâyesinden, hâtıralarından, nüktelerinden, onu tabii muhiti içinde gösteren hâtıralık fotoğraflardan haberdar olamayacaklar; bir kitap hakkında yazmanın en kötü tarafı, okuyanını kitabın derûnuna çekmekte gösterilen kifâyetsizliktir vesselâm.
Kitapta nakledilmeye lâyık pek çok nükte, çok tatlı hatıra parçaları var. Henüz gençlik yıllarında Şirket-i Hayriye’de çalışırken, geçim ihtiyacından ötürü ikinci bir işyeri arayan Kemal Bey’in, o günlerde henüz faaliyetten men edilmemiş Türkiye Sosyalist Fırkası’nda akşamdan akşama kâtiplik etmek için bulduğu işin, başına ne türlü işler açtığını özetlememe müsaade ediniz: Birkaç ay süre ile ikinci işine devam eden Kemal Bey, günün birinde Şirket-i Hayriye’nin işletme müdürü tarafından makama çağrılarak, “Orası senin meşrebine uygun bir teşkilat değildir. İşçi haklarını istismar ederek memlekette kargaşaya sebep oluyorlar. Arkalarında dış güçler var. Sakın aralarına girme, senin için iyi olmaz.” sözleriyle ikaz edilmesine rağmen, kendisini ikinci işi için tavassut eden ahbabınca, “meşrû bir iş için oraya gittiğine, memlekete zararlı faaliyette bulunmadığına” ikna edilerek işe devam eder. Bir kere daha uyarılmasına rağmen temiz kalpliliğinden ötürü meseleyi fark edemeyen Kemal Bey, liman işçilerinin haklarını savunmak için hazırlanan parti dilekçesini, Şirket-i Hayriye yöneticilerine götürmek için vazifelendirilir. Ne var ki artık şansı ona yardım etmeyecek ve ertesi gün kendisini kapı önünde buluverecektir. Böylece bir müddet işsiz kaldıktan sonra İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası tahrir kaleminde işe başlayan Kemal Bey, bu kurumdan emekli olduğunda aldığı emekli ikramiyesini baba memleketi Kayseri’de yapılan bir camie olduğu gibi bağışlayacaktır. Üstelik emekli maaşı da yoktur.
Artık emsali olmayan bir şahsiyet
Resmine bakınca, sîretine nüfûz edebileceğimiz türden insanlardan olmalı rahmetli; Fatih’te oturan dostunun hastalandığını haber alınca telâşla hemen Kadıköy’den apar topar önce vapura, sonra otobüse binerek hasta evine ulaşan Kemal Bey, aceleyle paltosunun altında pijama ile onca yolu kat ettiğini neden sonra fark edivermiştir.
Biz yine kâmil insan arkeolojisine dönelim en iyisi; Kemal Batanay ve emsâli, artık çarşıda, câmide, mektepte, sokakta benzerleri görülmeyen veya nâdirâta düşmüş insanlardır; onları kitaplardan tanımaya ve tanıtmaya mahkûmuz. Bundan dolayı Muhittin Serin Beyefendi’nin gayreti, bir hâtıra veya armağan kitabı hazırlamaktan başka bir şey, tebcîl edilmesi gereken hakiki bir hizmettir.
Yayıncıya küçük bir hatırlatma: Kitabın 40. sayfasındaki resimde 3 numara ile işaretlenen ancak kimliği bilinmediği için (?) ile geçilen şahıs, Türk musikisinin meşhur saz imâl üstadlarından Cafer Açın’dır. Müteakip baskılarda düzeltilmesi ümidiyle.
13.04.2006
Ahmet Turan Alkan – Zaman
Gönderen KalemGuzeli 13 Şubat 2008
Kategori : Hat Sanatı,Mûsiki Henüz yorum yok
Yorumlarınız
You must be logged in to post a comment.