Akustikte Zirve: Camiler
İşyerinden arkadaşlarla yeni yapılmış bir camiye, cuma namazı için gitmiştik. Bütün camilere olduğu gibi, buraya da elektronik ses sistemleri yerleştirilmişti. Cuma namazının farzının son rekâtında tiz bir ses, beynimizi matkap gibi oymaya başladı. İmam, selâm verene kadar cemaat bu dehşetli sese katlanmak mecburiyetinde kalmıştı. Cemaatin huzuru, caminin ses sisteminden kaynaklanan yüksek gürültü sebebiyle bozulmuştu. Yeni yapılmış bir camideki elektronik ses sisteminin zaafiyetini ortaya koyan bu hâdise, zihnimde, ‘Acaba durum eski camilerimizde nasıl?’ sorusunu uyardı. Daha sonra çocuklarımla, müteakip ramazan ayında, tarihî bir camimize teravih kılmaya gittik.Tarihî caminin orijinal mimarisinin seslendirme açısından yeterli olmadığı düşünüldüğünden olacak, modern ses dağıtım sistemi, buraya da monte edilmişti. Kenardaki küçük kubbelerin birinin altına yerleştirilmiş güçlü bir hoparlörden, verilmekte olan vaazı dinliyorduk. Küçük kubbeye büyük bir hoparlör konduğundan hem vaaz, hem de teravih namazı esnasında ciddi bir gürültüye maruz kalmıştık.
Camilere yerleştirilen elektronik ses dağıtım sistemlerinin azizliğine uğrayınca kendi kendime bazı sorular sormaya başladım: ‘Acaba tarihî camilerimiz inşa edilirken, sesin, mekanın her noktasında duyulabilmesi için akustik mimarî göz önüne alınmamış mıydı? Eğer mimaride akustiğe dikkat edilmediyse, hoparlörlerin olmadığı o eski devirlerde, binlerce kişi ile kılınan cuma namazında imamın kıraatı ve hutbe, cemaate anlaşılabilir olarak nasıl ulaşmaktaydı?’
Cami akustiği
Akustik, hutbe ve vaazların anlaşılmasında; musiki özellikler taşıyan mevlid ve ilâhilerin dinlenilmesinde ve cemaatle kılınan namazlarda imamın kıraatinin duyulmasında önem arz eder. Bu faaliyetlerin akustik açıdan verimli olması için gerek hatibin, gerekse müezzinlerin seslerinin anlaşılabilirliği ve ses kalitesinin elde edilmesi gerekmektedir. Ayrıca caminin her köşesine yaklaşık aynı seviyede ve anlaşılabilirlikte ses ulaşmalıdır. İstenen akustik kalitenin elde edilmesi için öncelikle camilerin iç mekânlarının sessiz olması gerekmektedir. Diğer taraftan cami içinde kabul edilebilir gürültü seviyesinin 25–30 dB’i (desibel) aşmaması gerekmemektedir ki, cemaat huşû içinde ibadetlerini yerine getirebilsin. Bu yüzden atalarımız ibadet edenlerin, çevrenin gürültüsüne maruz kalmamaları için, camileri, büyük bir külliyenin merkezinde ve geniş alanlı bir dış avlunun ortasında inşa etmişlerdir.
Camilerin akustik kalitesinde çınlama süresi önemli bir parametredir. Çınlama süresinin ne olduğunu anlamaya çalışalım: Sakin ve berrak bir havada kaynaktan çıkan ses, yansıtıcı yüzey olmadığı için ortamın bu sese herhangi bir katkısı olmadan doğrudan kulağa ulaşır. Kapalı mekânda ise ses, çeşitli yüzeylerden yansıyarak kulağa tekrar tekrar ulaşır. Kaynaktan ses çıkışı kesildiği halde, ses azalarak, bir süre daha duyulmaya devam eder. Bu durum, mekânın fonksiyonuna göre istenen veya istenmeyen bir tesire sebep olur. Sesin kaynağı sustuktan sonra, sesin duyulabildiği süreye çınlama süresi denmektedir. Hacim içindeki yüzeylerin yutucu özelliği yoksa, çınlama süresi uzar; sesin işitme netliği kaybolmasına rağmen, bu ses zengin ve renklidir. Fakat iç duvarlar yutucu özelliğe sahipse, ses dalgaları kısmen yansır, yankı azalır; işitme zayıf, boğuk ve tınıdan yoksun olabilir. Çınlama süresinin uzunluğu, hacmin büyüklüğü ile mekanda yer alan nesnelerin yutuculuğuna bağlıdır. Camiler büyük ve yansıtıcı yüzey alanı fazla olan mekânlar olduğundan, hacimlerinin toplam yüzey alanına ve dinleyici sayısına nispetlerinin büyük ve çınlama sürelerinin de uzun olması tabiidir. Camilerin ideal çınlama süresinin, iç hacmin büyüklüğüne bağlı olarak yaklaşık 1,5-3 s olması gerektiği yapılmış olan psiko-akustik lâboratuvar çalışmaları ile ortaya konmuştur.
Bir mekânda sesin iyi yayılması ve işitilebilmesi için, hem yapının üç boyutlu mimarisinin akustik beklentiler göz önüne alınarak yapılması, hem de inşaatta kullanılacak malzemenin itina ile seçilmesi şarttır. Camiler âkustik bakımdan, geçmişte olduğu gibi bugün de ibadetin gerektirdiği şartlara destek sağlayacak şekilde plânlanarak inşa edilmelidir.
Cahrısma Projesi
Avrupa Birliği 5. Çerçeve Programı tarafından desteklenmiş olan Cahrısma, (Sinan Camilerinin Akustik Özelliklerinin Tespiti ve Yeniden Canlandırılması Yolu ile Akustik Mirasın Korunması) isimli araştırma projesi çerçevesinde, Ayasofya, Aya İrini ve Küçük Ayasofya Camii ile Mimar Sinan’ın yaptığı Selimiye, Süleymaniye ve Kadırga Sokullu Camilerinin ‘akustik parmak izi’ olarak adlandırılan akustik özellikleri bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Proje çerçevesinde incelenen bu camilerde öncelikle hesap yoluyla akustik parametrelerin elde edilmesi hedeflenmiştir. Bunun için de camilerin bilgisayarda üç boyutlu mimari modelleri inşa edilmiş ve bu modeller kullanılarak camilerin akustik parametreleri yine bilgisayarda hesaplanmıştır. Ardından camilerde akustik parametrelerin gerçek değerlerinin elde edilmesi için saha ölçümleri yapılmıştır. Fakat bilgisayarda elde edilen sonuçlar ile ölçmeyle elde edilen akustik parametre değerlerinin oldukça farklı olduğu görülmüştür. Bunun üzerine, söz konusu farklılıkların sebebinin araştırılması için ilâve çalışmalar yapılmıştır. Hacim büyüklükleri ile iç yüzey tefrişatında benzer özelliklere sahip, 16. yy’a ait Mimar Sinan’ın yapmış olduğu Kadırga Sokullu Mehmet Paşa Camii ile 20. yy’a ait Şişli Merkez Camii’nin akustik özellikleri mukayese edilmiştir. Her iki camide çınlama süresi, netlik, belirlilik ve konuşma iletim katsayısı gibi hacim akustiği parametreleri ölçülmüştür.
En büyük farklılığın görüldüğü akustik parametre çınlama süresidir (Tablo). Camilerde kullanılan inşaat malzemelerinin akustik özellikleri ve hacimlerin toplam yutuculuklarında önemli değişiklikler olmamasına rağmen, tarihî camide akustiğin daha iyi olduğu belirlenmiştir. Bu sonuca göre, ‘Mimar Sinan beş yüz yıl önce mekânların akustik mimarisi konusunda daha ileri teorik ve pratik bilgilere mi sahipti?’ sorusunu ister istemez sormak mecburiyetinde kalıyoruz. Bu soruya evet olarak cevap verilmesini sağlayacak deliller ne yazık ki elimizde yoktur.
‘Mimar Sinan’ın yaptığı ve bugün hâlâ imrenilen camiler ile yeni camiler arasındaki farklar nelerdir?’ sorusunun cevabına tam olarak ulaşmak için Sinan’ın eserlerini ve meslekî hayatını detaylı şekilde mercek altına almamız gerekmektedir.
Sinan’ın yaptığı camilerin mimarîsindeki akustik incelikler
Camilerin iç yüzeylerinin sıvasız, sıva üstü süslemeli, bazı kısımlarının çini kaplamalı ve duvarların birbirine paralel olması, yüksek derecede yansımaya ve çınlama süresinin uzun olmasına yol açmaktadır. Kubbelerin iç bükey ve yansıtıcı yüzeylerinin olması akustik açıdan makbul değildir. Mekân içinde ses dağılımı açısından negatif özellikler arz eden bu durumun farkında olan Mimar Sinan, hacim akustiğinin temel prensipleri olan; hacimde sesin homojen dağılımının sağlanması ve optimum çınlama süresinin gerçekleşmesi için önemli stratejiler geliştirmiştir. Sinan’ın Süleymaniye Camii ve İmareti inşaatına ait muhasebe defterlerinin 88’incisinde “cami içerisinde sadânın aksini kuvvetlendirmek için kubbenin içine ve köşelere ağzı iç tarafa açık, gömülerek örülmüş olan küçük sebûlardan (testilerden, kavanozlardan) 255 adedini satın almak için (tanesi 2’şer akçeden) ödenmiş olan 510 akçeden” bahsedilmektedir. Bu testilerin kullanıldığı metoda, akustik literatüründe “boşluklu rezonatör tekniği” denmektedir.
Avrupa’da boşluklu rezonatörleri anlamaya yönelik ilk saha çalışmaları 1862 yılında Alman bilim adamı Helmholtz tarafından yapılmıştır. Bunun teorisi ise, ilk defa 1953’te Sinan’dan 400 yıl sonra fizikçi Ingrand tarafından kurulabilmiştir. Ingrand, boşluklu rezonatörlerin, belirli frekanstaki sesi yansıtarak dağıtma ve belirli frekanstaki sesi içinde hapsederek yutma özelliğiyle kubbe mekânını genişletici bir tesir sağladığını ilmî olarak ispatlamıştır. Bu teknik Sinan döneminde ses ve sesin anlaşılma kavramının ve bilgisinin çok geliştiğini göstermektedir ki, boşluklu rezonatörlerin, hangi isimle olursa olsun, yapı ve fonksiyonlarının belirtilerek uygulanmasının kayda geçirilmiş olması, ifade edilen bilgi ve kavramın yanı sıra uygulama teknolojisinin de var olduğunu ortaya koymaktadır. Günümüze kadar yapılan tâmir çalışmaları sırasında, boşluklu rezonatör tekniği bilinmeden veya tarihî camilerimizdeki akustik mimarinin şuurunda olunmadan, Süleymaniye Camii’ndeki testi ağızları kapatılmış ve üstleri sıvanmıştır. Yalnızca merkezî kubbede, kubbe yazısını kuşatan kalem işi geniş süsleme bandıyla pencereler arasında bulunan 64 adet testinin ağızları dikkatlice bakılırsa seçilebilmektedir.
Cahrısma Projesi çerçevesinde ölçümler yapılan Sokullu Camii’nde, ana kubbede 36 adet, çeyrek kubbelerin her birinde 42–45 adet rezonatör ağzı olduğu düşünülen delik izi bulunmaktadır. Yapılan ölçümlerdeki (Tablo) en büyük farklılığın, akustik parametrenin çınlama süresinde görülmesinin sebebi, iç dekorasyon mimarîsinde boşluklu rezonatör tekniğinin kullanılmış olmasıdır. Restorasyonlar sonucunda orijinal akustik mimarîsini kaybetmesine rağmen, 16. yy’a ait Kadırga Sokullu Mehmet Paşa Camii en temel akustik özellik olan çınlama süresi açısından, 20. yy’a ait Şişli Merkez Camii’nden daha iyi bir performans vermektedir. Öyle ki, Sokullu Camii’nin çınlama süresinin, optimum sınırlar içinde olduğu kabul edilmektedir. Yapılan bir psiko-akustik lâboratuvar çalışması, kullanıcıların söz konusu boyutta bu tür hacimler için bu çınlama süresini tercih ettiklerini ortaya koymuştur.
Ne yazık ki Süleymaniye’de olduğu gibi, Edirne Selimiye Camii’nde bulunan rezonatörlerden oluşan akustik sistemin, restorasyon çalışmalarında tahrip edildiği veya üzerlerinin kapatıldığı tespit edilmiştir. Bu yüzden de Süleymaniye ve Selimiye Camilerinde yapılan çınlama zamanı ölçümlerinde alçak frekanslarda uzun ve düzensiz çınlama süreleri elde edilmektedir. Süleymaniye Cami ve İmareti inşaatına ait muhasebe defterlerinin 94’üncüsünde, ‘kubbenin sıvanması için gerekli olan 27 kantar keten satın alındığı’ kaydı vardır. Başka defterlerde de “berây-ı sıva-i bina-i şerif”, kutsal yapının sıvası için keten satın alındığı görülmektedir. Bu kayıtlardan Sinan’ın, ideal çınlama süresini elde etmek gayesiyle kubbe ve duvarların yansıtıcı yüzeylerini ketenle kaplayarak yutulmayı ve yansımayı azaltıcı önlemler düşündüğü görülmektedir.
Sinan’ın ikinci büyük camisi olan Süleymaniye’nin plânları incelendiğinde, onun, Şehzade Mehmet Camii’ndeki enerji yetersizliğinin farkında olduğu ve tabiî usûllerle ses enerjisini güçlendirmeye çalıştığı kolayca anlaşılmaktadır.
Sinan’ın şuurlu bir şekilde cami içinde sesin daha iyi anlaşılmasını sağlamak için arayışa girdiği ve bu gayeyle yapı mimarisi ve akustik mimarîyi birleştirerek çözüm aradığı anlaşılmaktadır. Sinan’ın ilk büyük camii olan Şehzade Mehmet Camii yaklaşık 50.000 m3 iç hacme sahiptir ve bu büyük hacimli caminin ses enerjisi, müezzin mahfilinde bulunan bir grup müezzin tarafından üretilmektedir. Müezzin mahfili caminin kuzeybatıda bulunan fil ayağına bitişik yerleştirilmiştir. Günümüzün elektronik seslendirme imkânları olmaksızın bu büyüklükteki bir cami için yeterli ses enerjisi, ancak 400-500 kişilik büyük bir müezzin grubu tarafından oluşturabilir. Sinan’ın ikinci büyük camisi olan Süleymaniye’nin plânları incelendiğinde, onun, Şehzade Mehmet Camii’ndeki enerji yetersizliğinin farkında olduğu ve tabiî usûllerle ses enerjisini güçlendirmeye çalıştığı kolayca anlaşılmaktadır. 110.000 m3 iç hacme sahip bu camideki müezzin mahfilinin alanı büyütülmüş ve mihraba yakın, güneybatıdaki fil ayağına bitişik yerleştirilmiştir. Ayrıca diğer üç fil ayağına birer müezzin balkonu ilâve edilerek, burada bulunacak tekrarlayıcı müezzinlerin oluşturacağı ses enerjisiyle ana sesin güçlendirilmesinin hedeflendiği görülmektedir. Ancak, bu kadar büyük bir hacimde farklı noktalarda bulunan ses kaynaklarının işitilmesinde faz farkının ortaya çıkmasının yanı sıra, hacim sınırlarından yansıyan sesin, özellikle alçak frekanslarda ciddi seviyede anlaşılmamaya sebebiyet vermesi muhtemeldir. Selimiye Camii’nde ise sesin anlaşılabilirliğini arttırmak gayesiyle sesin enerjisinden tek mekan oluşturulmaya çalışılmıştır. Üçüncü büyük camii olan bu eserinde Sinan, müezzin mahfilini tam kubbenin altına yerleştirmiş ve kubbeye yerleştirdiği boşluklu rezonatörlerin doğrudan doğruya ses enerjisini almalarını sağlamıştır. Kubbedeki rezonatörlerin sesi kürevî olarak yansıtmaları sebebiyle özellikle alçak frekanslardaki sesin anlaşılabilirliğini arttırmıştır. Böylece müezzin mahfilinde oluşturulan ses, kubbede kuvvetlenip cami içerisine yayılarak tek bir mekan oluşturmaktadır. Ayrıca düşük frekanslarda kubbeden kuvvetlenerek yansıyan bu ses, mekan içinde davûdî bir ses hissi vermektedir.
Az yansımalı yüzeyler, boşluklu rezonatör ve kubbe altında tek mekân oluşturma teknikleri günümüzde ileri seviyedeki uygulamalar olduğu göz önüne alınırsa, tarihî camilerin akustik mimarisine ne derece önem verildiğini görmüş oluruz. Güzel akustiği, çok geniş kubbeleri, zarif minareleri, geniş ve ferah yapı tarzıyla her şey yerli yerindedir Sinan’ın eserlerinde.
Eserlerinin akustik özelliklerinin detaylarında görüldüğü gibi, Sinan kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yaparak, bizlere iyi bir temsil insanı olduğunu göstermiştir. Ayrıca eşsiz eserlerini, kendi medeniyetine kazandırmakla kalmamış, mimarlık birikimini de eserlerine yansıtarak, insanlığın hizmetine sunmuştur. Bu tarihî şahsiyetlerin, eserlerini ortaya koyarken gösterdikleri ihtimam ve gayreti, bizler de onların eserlerini restore ederken göstermeliyiz. Zira, tarihimizin muhteşem dönemlerinde inşa edilmiş dünya kadar sanat eseri, bizlere emanet bırakılmış ve restorasyon beklemektedir.
Günümüzde hem yeni yapılmakta olan, hem de tarihî camilerimizin akustiğinin yetersiz kaldığı düşünülerek elektronik ses dağıtım sistemlerinden faydalanılmaktadır. Elektronik, bilgisayar ve yazılım teknolojisinin modern çözümleri kullanılarak plânlanan seslendirme sistemleriyle istenilen üç boyutlu mekân kolaylıkla tanımlanabilmektedir. Hızla yaygınlaşan ev sineması ses sistemleriyle filmdeki sahnelerin içinde bizzat bulunuluyormuş hissi verilmekte ve filmlerin daha gerçekçi seyredilmesi sağlanmaktadır. Bu teknolojik imkânlara rağmen, camilerin elektronik ses dağıtım sistemlerinin neden özensizce yapılmakta olduğu değerlendirilmesi gereken önemli bir konudur. Bilhassa tarihî camilerimizin akustik mimarîsinin ve iç tefrişatının orijinal halini bozmadan, cami akustiğinin modern seslendirme sistemleriyle desteklenmesi gerekmektedir. Ama ne yazık ki, beklenen hassasiyet uygulamada görülememektedir. Yeni cami ve eğitim komplekslerimizin yapı ve akustik mimarîleri çizilirken eşsiz emanet eserlerin bize taşıdığı mesajın farkında olmalıyız.
Mimar Sinan, yeni filizler veren altın neslin sağlam köklerinden biridir. Kökü sağlam olan ağaç kolayca serpilip büyür. İnsanlığın sığınmak için beklediği medeniyeti yeniden ayağa kaldırmamız köklerimizden beslenerek mümkün olacaktır. Ecdadımız, teorik ve pratik bilgilerini birleştirerek, öncelikle ‘insanlığa hizmeti Hakk’a hizmet bilme’ anlayışıyla plân ve projelerini ciddi ve samimi bir şekilde hayata geçirmişlerdir. İhlâslı çalışmaları ve gayretleriyle ilhama mazhar olmuşlardır. Böylece dünyaya şaheserler armağan ederek, o ihtişam dönemini ve zamanın bir altın dilimi olan medeniyeti bizlere miras bırakmışlar, istikametimizin nasıl olması gerektiğini hâlâ dimdik ayakta duran eserleriyle göstermişlerdir.
_________________
Kaynaklar
– Mimarlıkta Akustik ve Renk “CAHRISMA Projeleri” özel sayısı,Tasarım, Sayı 102, Haziran 2000.
– CAHRISMA Workshop Proceedings, Yıldız Technical University, 17 December 2002, Istanbul, Turkey.
– Şinasi Acar, “Süleymaniye’nin Düşündürdükleri”, Tasarım, Sayı 102, Haziran 2000.
– Zerhan Karabiber, “Camilerde Akustik Sorunlar”, 4. Ulusal Akustik Kongresi, Kaş, Antalya 1998.
– Zerhan Karabiber, Sevda Erdoğan, “Bir 16.yy Camii ile Bir 20.yy Camiinin Akustik Yönden Karşılaştırılması”, 6. Ulusal Akustik Kongresi, Kaş, Antalya 2002.
– Mutbul Kayılı, “Anadolu’da Geleneksel Akustik Sistemler ve Mimar Sinan Uygulaması”, 6. Ulusal Akustik Kongresi, Kaş, Antalya 2002.
– Mutbul Kayılı, Sinan ve Boşluklu Rezonatörler, Gazi Ün. Müh.-Mim. Fak. Dergisi, V.3, N.1, Ankara, 1998.
– Sızıntı başyazı, 15.Cilt, 179. sayı, 1 Aralık 1993.
– Burhan BOZGEYİK, Tarihimize Şan Verenler, Muhteşem bir devre mühür vuran usta MİMAR SİNAN makalesi.
– Mesnevi-i Nuriye, Bediüzzaman.
– Adnan Turani, Dünya Sanat Tarihi,
– Prof.Dr.Nafiz Çamlıbel, Sinan Camilerinde Mekan-Strükter İlişkisi, Tasarım, Sayı 102, Haziran 2000.
– Sinan’ın Sanatı ve Selimiye, Doğan Kuban, İstanbul, Ekim, 1998.
– Yapılar Kitabı, Tezkiretü’l-Bünyan ve Tezkiretü’l-Ebniye (Mimar Sinan’ın anıları), Sâi Mustafa Çelebi, İstanbul, 2002.
– Mimar Sinan CDROM, Raks New Media, 1994.
Mehmet CAMALAN – Sızıntı
Gönderen KalemGuzeli 13 Şubat 2008
Kategori : İslam Mimarisi,Mûsiki Henüz yorum yok
Yorumlarınız
You must be logged in to post a comment.