'İslam Mimarisi' kategorisi için arşiv
Türk-İslam Sanatları
III. Ahmed Çeşmesi’nde beni en çok etkileyen, hemen hep, ahşaptaki renkler oldu. Yazının yaldızını düşlemek zorunda kaldım. Saçaktaki meyveler sanki ilk günlerindeki gibi belirdi: Nar, armut ve üzüm… Sonra birden firûzeye çalan bordürler. Kırmızı çini!
Tarih okumak öteden beri gönlümü çeler. Epeydir Osmanlı tarihiyle haşır neşirim. Lisede tarih öğretmenim Zehra Tapman, “Osmanlı tarihi muazzam bir bilmecedir” derdi.
Bu sözü o zamanlar pek kavrayamamıştım: Niye Fransa tarihi değil de, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi?
Osmanlı beyliğinin bir cihan devletine dönüşmesi dünya tarihi bakımından nasıl yeni dönemler açmışsa, aynı olay mimarlık alanında da yepyeni ve orijinal yapı kompozisyonlarıyla coğrafî çevreyi de değiştirmiştir. Biz bu yazımızda, böylesine önemli bir konunun birkaç sahifeye sığmayacağının farkında olarak yazımızda daha çok “Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi”ni genel hatları ile ifade etmeye çalışacağız.
“Bütün dünya halkının “Olabilirlik ölçülerinin dışındadır.” demelerinin bir nedeni şudur: Ayasofya kubbesi gibi büyük bir kubbe İslam Devleti’nde yapılmamıştır diye, kâfirlerin mimar geçinenleri “Müslümanlara karşı galebemiz vardır.” derlerdi. Yanlış görüşlerince, o kadar büyük bir kubbeyi durdurmak son derece zordur. “Benzerini yapmak mümkün olsa yaparlardı.” dedikleri, bu zavallının yüreğinde bir ukde olup kalmıştı. Sözü edilen cami binasında çalışıp çabalayarak, ihsan sahibi Allah’ın yardımıyla, Sultan Selim Han’ın zamanında kudret gösterip bu yüce kubbeyi Ayasofya kubbesinden altı zira daha yüksek ve çevresini dört zira daha geniş yaptım.”