'Osmanlı Medeniyeti' kategorisi için arşiv
Türk-İslam Sanatları
Ferman, kelime itibariyle emir, irade, buyruk anlamlarını taşır, islamiyeti kabul ettikten sonra İlhanlılar tarafından kullanılan bu kelime, Osmanlılar’a da onlardan geçmiştir. Kısaca ferman; herhangi bir konuda Sultan’ın “Alamet-i Şerif” denilen tuğralı emri demektir. Üzerinde padişahın kendi el yazisi ile bir ibare de bulunan fermanlara “Ferman-i Hümayun” denir.
Osmanlilar’da divani hat ile yazilmasi gelenek olan fermanlar kisaca su sirayla kaleme alinirlardi:
En üst kısma davet, ki bir dua metninden oluşur. Bunun altinda tugra kismi, onun altinda ise esas metin kismi bulunur. Bu kisim ferman gönderilen kisinin isim ve sifatlarini tasiyan övgü sözleri, konuya giris cümlesi, fermanin çikarilma sebebi, padisahin yapilmasi istenen seyi emrettiginin ifadesi, isin açiklanmasi, ihtar ve israr sözleri, son satirda ise tarih bölümlerinden olusur.
Günümüzde, antik değer taşıyan orjinal fermanlar gibi onların iyi kopyalari da büyük ilgi görmektedir. Oldukça zor bir yazi olan divani hat ile yazilan ferman kopyalari, orjinaline uygun kagit ve mürekkep kullanilarak, usta hattatlar tarafindan hazırlanmaktadir.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin geçmişi, Osmanlı dönemine, 18.yüzyılın ortalarına kadar uzanmaktadır. I. Mahmut devrinde ordunun Avrupa tarzında yetiştirilmesi konusu ilk defa ele alınmış ve sadrazam Topal Osman Paşa, bir Fransız dönmesi olan Kumbaracı Ahmet Paşa’yı (Comte de Boneval) kumbaracı ocağının ıslahına memur etmişti.
Yeniçerilere nazaran devlete daha bağlı olan hasekilerle, Bostancı Ocağı eratından seçilen öğrenciler bir araya toplanmış ve 27 aralık 1734’de Üsküdar’ın Toptaşı semtindeki Ayazma sarayında bir imalâthane ile bir kışladan ibaret olmak üzere ”
1955’te Münich’te toplanan Byzantinistler kongresinin açılış oturumunda, Alman Kardinal, “Hagia Sophia’nın kubbesinde Bizans’ın yıldızı parlamaktadır ve ebediyyen parlayacaktır”, dediği zaman salonda dakikalarca süren çılgın bir alkış koptu; ama yıldızlı kubbenin nasıl olup da beş yüz yıl orada kaldığını kimse sormadı.
Osmanlılar bir Haçlı ordusunun, 1204’te olduğu gibi, donanmalarıyla gelip şehri işgal edeceği kaygısı içinde idiler. Böyle bir olay, Osmanlılar için tüm imparatorluğun kaybına yol açabilirdi. 1453 fethinden önce Osmanlılar İstanbul’u, Anadolu ve Balkanlar’da kurdukları imparatorluğun doğal merkezi olarak görüyorlardı. İlk defa Yıldırım 1394 – 1396’da Bizans’ı kuşattı, Osmanlılar 1411 – 1422’de şehri iki kez daha kuşattılar. 1439’da Bizans İmparatoru, Floransa’ya gidip haçlı planını destekledi. Batı’nın müdahalesi kaygısı Osmanlıları İstanbul fethine öncelik vermeye itti. Ayrıca bunu bir iç bunalım da çabuklaştırmıştır.