'Hat Sanatı' ile ilgili yazılar
Türk-İslam Sanatları
“Osmanlı’da hat sanatı zirveye ulaşmıştır. Ancak o gün yaşayan insanı sokağa çıktığında o kadar güzellik karşılardı ki, sokakta insanın yürüyüşü bile bir zarafet örneğiydi. Sıradan bir evin cumbasının dahi bir estetiği vardı. Bu da insanlarda sanat duygusunu uyandırıyordu. Dolayısıyla o toplumda yaşayan insanın hazır bir altyapısı oluşuyordu haliyle. Ama şu an her şey estetikten uzak kirli bir görünüme sahip. Bu durumun sanatın gelişmesine etkisi sadece hat sanatı değil diğer sanatlar için de geçerlidir.” – Hüseyin Kutlu –
Uzak düşmüş ve mahrum kalmışız güzelliklerden. Estetiksiz bir hayat yaşıyoruz her alanda. Tek kanatla bocalayıp duruyoruz böylelikle. Medeniyetimize ait konularda taraf ve yönleri, değişik hususiyetleri ihmal ediyor, belki de hatırla(ya)mıyoruz. İslam uygarlığına özgü olan, bununla beraber en ayırıcı özelliklerinden bulunan hüsn-i hatt, tezhib, minyatür, ebru gibi sanatlarımızı da gereği gibi tanımıyor, tanıtmıyor; yaşamıyor, yaşatmıyoruz; hatta bilmiyoruz bile. Bu sanatlar medeniyetimizin estetik plandaki temsilcisidir, güzellik ideasının İslam medeniyetindeki gerçekleşimidir; güzelin somut ve plastik yönüyle kitaba, mimariye, mabede, meydana ve şehre hâkim kılınışıdır.
Hem dünyaya tapınırcasına bağlanan böylece yüreği taşlaşan, hem de bin bir sıkıntı içinde kıvranan, dertlenen insana ne güzel bir ders verir. “Bu da geçer ya hu!.”
Günümüz insanı; yalnızlığı, huzursuzluğu derinden yaşıyor. Hep maddi çıkar peşinde koşan, adeta insanlığı, insani değerlerini unutan insan, kendi ektiğini acı bir şekilde biçiyor.
“Hep ben, hep bana” düşüncesini kendisine rehber edinen, böylece bireyselliği tapınacak bir değere çıkaran tavır, toplum halinde yaşamayı, birbirini anlamayı, yardımlaşmayı itiyor ve arkasından yalnız, yapayalnız bir dünyayı getiriyor.