'hattatlar' ile ilgili yazılar
Türk-İslam Sanatları
1967 yılında Erzurum’da doğdu. Erzurum Lisesi tarafından organize edilen resim yarışmalarında Karakalem 1.’lik ödülü aldı. Özel şirketler için logo tasarım çalışmaları yaptı. Resim sanatında sivil ve askeri takdirname aldı. Üniversite öğrenimiyle birlikte Hat Sanatı ile meşgul oldu. Konya’da açtığı 2.kişisel sergisinde tanıştığı Hattat Dr. Hüseyin Öksüz’den bir süre Hat eğitimi alarak, yurtiçi ve yurtdışında ortak sergilere katıldı.
2007 yılında talep üzerine Tezhip sanatçıları K.Zeynep Güney ve A.Nihan Güney’in tezhiplediği “Asr Suresi” eseri Suudi Arabistan Kraliyet Sarayında kabul görerek Kraliyet tarafından belgelendirildi. Medine’de yaşamış Hattat Mustafa Necati Efendinin yetiştirdiği Hattat Nazif Şehitoğlu Hoca Efendiden icazet aldı.
2008 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından açılan sınavla Sanatçı kaydı onaylandı. Kültür Bakanlığı GESAM üyesidir. Tanınmış bazı türbelerde, yurtiçi ve yurtdışı koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Memuriyet hayatıyla birlikte sanat çalışmalarına devam etmektedir.
SULTAN ABDÜLMECİD:
Osmanlı Devleti’nin 31. padişahı olan Sultan Abdülmecid, 1839’la 1861 yılları arasında yaşadı. Hattatlıkla Mahmud Celâleddin Efendi’nin yolundan gitti ve döneminin en iyi sanatkârlarından olan Tahir Efendi’den dersler aldı. Dolmabahçe ve Ortaköy Camileri’ndeki bütün yazıları o yazdı. Bugün müzelerde ve diğer camilerde bugün çok sayıda eseri bulunan Sultan Abdülmecid’in üzerinde ‘Allah’ ve ‘Muhammed’ sözlerinin yeraldığı bu hattı şimdi Topkapı Sarayı’nda muhafaza ediliyor.
MUSTAFA RAKIM
Türk hat sanatının en büyük isimlerinden olan Mustafa Rakım 1757’de Ünye’de doğdu ve 1826’da İstanbul’da öldü. Hatatlığı kendisi gibi önde gelen bir hattat olan ağabeyi İsmail Zühdü Efendi ile Derviş Ali’den öğrendi. Aynı zamanda ressamdı ve Üçüncü Selim’i tahta çıktığı sırada gösteren bir de tablo yapmıştı.
1937 yılında Erzurum’un Oltu ilçesinin İnci köyünde dünyaya geldi. Babası Tahsin Efendi, annesi Sakine hanımdır.
Çelebi’nin doğduğu yıllarda genç bir cumhuriyet olan Türkiye savaşın yaralarını sarmakta, yeni yeni yapılanmaya çalışmaktadır. İnsanlar fakr ü zaruret içindedir. Haliyle, Çelebi’nin çocukluğunu da yokluk ve sıkıntı içinde geçer. Çelebi, okul çağına geldiğinde ise II. Dünya Savaşı başlar ve Türkiye yeni bir buhranla karşı karşıya kalır. İşin ve aşın zor bulunduğu, çalışanın emeğinin karşılığını alamadığı bir döneme girilmiştir.