Kalem Güzeli

Türk-İslam Sanatları

Osmanlı Devrindeki Su Tesisleri


İstanbul fethedilmeden önce de surların haricinde Türkler tarafından bazı çeşmelerin yapıldığı vu bunlardan bir kısmının bu qüne kadar kaldığı bilinmektedir. Anadolu ve Rumeli Hisarlarının (Anadolu Hisarı, Rumeli Hisarı) civarında bulunan ve surların üzerlerindeki çeşmeler bunların delilidir. Osmanlı devrinde İstanbul denince, Haliç’in güneyinde surlar içerisindeki kısım anlaşılmaktadır. İstanbul’un Roma İmparatorluğu zamanında çok muntazam bir su şebekesi ne sahip olduğu bilinmektedir. Çeşitli akınlar ve kuşatmalar sonunda şehir dışındaki isale kanalları tahrip edilmiş, bir kısmı da zelzelelerle yıkılmış. Bizans’ın çökmeye başlaması ile iç şebeke de bakımsızlıktan kullanılamaz hale gelmiştir. Eski isalenin Vize – Pınarhisar tarafından bugün kemer kalıntıları bulunan mıntıkadan geldiği söylenmektedir.

Bizans devrinde 10.yüzyıldan sonra şehre su veren şebeke harabolmaya başlamış, 1204’teki Latin istilâsından sonra ise tamamen harabolmuştur. Bizanslılar, Roma devrinden kalan su isalelerine fazla bir şey ilâve etmemişler, şehre su getiren yolların çeşitli akımlar ve zamanın da etkisi ile harabolmasından sonra şehrin su ihtiyacını surların haricinden bağımsız hale getirmek için değişik hacımlerdeki çok sayıda açık ve kapalı sarnıçlar yapmışlardır. Forchheimer 1893 tarihinde yazdığı kitapta, bu sarnıçlar hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir. Geçen yaklaşık 90 sene zarfında, Forchheimer’in kitabında verilenden çok daha fazla sarnıcın mevcut olduğu görülmüştür ve bunlara zamanla yenileri eklenmektedir. 1893’te bilinen sarnıçların su hacimleri 156,800 metreküptü.

Bu değer geçen yüzyılın sonunda birçok Avrupa başkentlerinde mevcut su depolarının çok üzerindedir.

Fetihten sonra (1453) Fatih Sultan Mehmet sarnıçlara fazla rağbet etmemiş, şehre su getiren suyollarının acele tamirini emretmiştir. Tursun Bey tarihinde anlatıldığına göre : “İhtiyaç olan yiyecek sayısız gemilerle denizden ve arabalarla karadan geldi. Ama su sıkıntısının giderilmesinde inceden inceye araştırmalar yapılmasını buyurdu. Meğer ki İstanbul’a eski mamurluk devrinde altı yedi günlük yoldan su getirilmiş. Eski su yolları bulundu ki, dağların ciğerlerini delip geçirmişler, zemine muvazi derelerden taklar ve kemerler vasıtasıyla nehirler akıtmışlar. Fakat bütün bu eserler bakımsızlık ve tabiatın tesiri ile harabolmuş, Sultan bunların imarı için, bilgin, mühendis ve ustalar getirip göçmüş takların, kaybolmuş yollarını tamir ve yeniletti. Bu arada yollar üzerinde nice sular bulunup yola döküldükçe, coşkun bir nehir halinde bütün yayla suları şehre getirildi. Getirilen su saraylara, hamamlara ve mahallelere taksim edildi. Ayrıca müsait yerde bir kemerde kırk çeşme yaptırdı.”

Fatih’in ayrıca yeni sular çıkarttığı, bir kısmını tamir ettirdiği ve bazı ilâveler yaptırdığı anlaşılmaktadır. Fetihten sonra hizmete giren su isalelerini kısaca söyle özetleyebiliriz : Fatih Suyu, Tunçlu Suyu, Mahmut Paşa Suyu, Şadırvan Suyu (Fatih’in bir kolu), Murat Paşa Suyu, Davut Paşa Suyu, Gedik Ahmet Paşa Suyu, İshak Paşa Suyu. İlk üç tanesi bu devrin en büyük tesisleridir. Bu sular ekseri vakfı yapan kişinin yaptırdığı cami, imaret, hamam vesaire gibi tesislere, saray ve konaklara bölünmektedir.

Vakıf, İthafu’l Ahlâf Fi-Ahkâmi’l-Evkaf adlı kitapta şu şekilde tarif edilmektedir: “Vakıf, menfaati ibadullaha ait olur veçhile bir aynı (şeyi), Cenabı Hak’kın mülkü hükmünde olmak üzere temlik ve temellükten mahbus (hapsolmuş, bir yere kapatılmış) ve memnu kılmaktır. Vakf eden kimseye Vâkıf, edilen ayna Mevkuf ve mahalle vakf denir. Çoğulu Evkaf tır”.

“Her şeye su ile hayat verdik” âyet-i kerimesi dolayısıyle su tesisleri yapıp vakfetmek en büyük bir dinî ibadet olarak sayılmış, Osmanlı topluluğunda bu sebepten su tesisleri hızla gelişmiştir.

İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü’nde çeşitli su yolları haritaları ararken bulduğumuz vakıf defterinde Fatih Sultan Mehmet’e ait İstanbul’da (1453-1481) 9 vakıf çeşme ile cami, imaret ve diğer vakıf tesislere sular tahsis edildiği görülmektedir. Fatih’in Sadrazamı @Adnî|Mahmut Paşa] için ise 4 vakıf çeşme ve kendi adıyla anılan diğer vakıflara sular verildiği tesbit edilmiştir.

Fatih’in oğlu II.Bayezid (Bayazıt-i Veli)’in sultanlığı zamanında (1481-1512), Bayezid Su yolları namı ile anılan su yollarının yapıldığını biliyoruz. Bu su tesislerinin Bayezid Camisi ile şadırvanını, 10 vakıf çeşmeyi ve diğer vakıf tesislerini beslemekte olduğu tesbit edilmiştir.

Yavuz Sultan Selim zamanında (1512-1520) yine bazı su tesisleri yapılmıştır. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun başşehrinin hızla büyümesi sebebiyle,yapılanlar kifayet etmemiş, şehirde su sıkıntısı başgöstermiştir. İstanbul’un su probleminin esaslı bir şekilde çözülmesi Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) devrine rastlamaktadır.

Fetih esnasında,İstanbul’un nüfusunun takriben 50,000 civarında olduğu kaydedilmektedir. Devlet arşivlerinde mevcut İstanbul Kadısı Mevlâna Muhiddin ve İstanbul Zaimi Mahmut tarafından muhasebe icmal defterinde ( 4 )( isl.Ansk, 5.II.s.1207 ) .1882 (1477) senesinde, yani fetihten 24 sene sonra verilen bilgiye göre surlar içerisindeki evlerin sayısı aşağıdaki gibidir

9218 Türk evi

31 Müslüman Çingene evi

3151 Hristiyan evi

372 Ermeni evi

384 Karamanlı Ermeni evi

1647 Yahudi evi

14803 Toplam Ev

Bu hesaba göre toplam 14803 ev vardır. Ev başına 5 ilâ 6 kişi düşünülecek olursa ,İstanbul’un 70-80,000 kişilik bir şehir olduğu düşünülebilir. Kanunî devrinde bu nüfus miktarının çok daha hızlı arttığı ve 150,000’e ulaştığı düşünülebilir. Pek tabii, yapılan bu hesap ev başına alınacak nüfus sayısına göre değiştiğinden sonuç hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir.

Yazar: Prof. Dr. Kazım Çeçen

Gönderen 13 Şubat 2008

Kategori : Osmanlı Medeniyeti Henüz yorum yok

Geri izleme | Yorumlar için RSS

Yorumlarınız

You must be logged in to post a comment.